Dijital Çağda Kurumiçi İletişim
İletişim teknolojilerinin çeşitlenmesiyle hem şirketlerin hem de çalışanların büyük bir değişim geçirdiği kaçınılmaz bir gerçek. Birden fazla ekranla yaşamaya başlayan çalışanlar, işyerlerinde daha önce olmadığı kadar çevresel etkene maruz kalıyor. Verimliliği artırma hedefi olan şirketlerin ise, dikkatlerin farklı dijital araçlar tarafından sürekli dağıtıldığı bu yeni dönemde, yeni stratejiler geliştirmesi gerekiyor. Özellikle internete bağlı cihazların çalışma alanlarını yeniden tanımlamasıyla birlikte, çalışanların yaptıkları iş ve sahip oldukları pozisyona karşı tutum ve motivasyonları farklılaşırken, şirket bağlılığının (corporate loyalty) ve çalışan katılımının (employee engagement) yerini kişisel beklentiler, dikkat dağınıklığı ve iletişim kopukluğunun olduğu çalışma ekipleri alabiliyor. McKinsey’in yaptığı ‘Çalışan Bağlılığı Araştırması’na göreçalışanların şirketlerine ve yaptıkları işe bağlılıkları, verimliliği yüzde 20-25 oranında etkileyebiliyor.
Milenyum kuşağının da işgücüne katılımıyla, tarihte ilk defa üç farklı jenerasyonun bir arada iş hayatının içinde olması, iletişim teknolojileriyle yıkıcı bir değişim sürecine giren ofis yaşantısını daha da zorlaştırıyor. Her kuşağın farklı bir iş ahlakı, tercihi ve daha da önemlisi yetkinliğe sahip olması, karşılıklı iletişime bağlı şirket içi katılımı negatif yönde etkileyebiliyor. 2010’dan bu yana Birleşik Devletlerde açılan 13 milyon yeni iş pozisyonunun yüzde 30’u yüksek seviyede dijital beceri ve yetkinlik gerektiriyor. Çoğunlukla milenyum kuşağının doldurduğu bu pozisyonlarla birlikte kuşaklar arasındaki yetenek boşluğu sadece büyümekle kalmıyor. İş hayatında dijital ortamlara bağlı çalışanların ilgisini daimi tutmak, çalışanlar için gerçek bir onboarding deneyimi sağlamak ve ilerleyen yıllarda yönetim kadrolarına dahil olmalarına olanak tanımak için dijital çağın en büyük gereksinimi olan kişiselleştirilmiş çözümleri devreye almak, bağlılığı ve katılımı sürdürmek isteyen şirketler için kaçınılmaz gözüküyor.
Dijital iletişim teknolojilerinin yaygın ve erişilebilir olması ilk etapta kulağa hoş gelebilir ancak kolay iletişimin şirket içi katılıma pozitif etki göstereceğini düşünmek pek doğru değil. Birçok kanaldan yüzlerce insana aynı anda bağlı olan çalışanların dikkatini çalıştıkları kurumla alakalı konular üzerinde tutmak için insan kaynakları fonksiyonlarına büyük rol düşüyor. Keza, Gallup’un 2015 yılında yaptığı bir ankete göre, çalışanların yüzde 74’ü şirketlerine dair önemli bilgi ve haberleri kaçırdıklarını düşünürken, yüzde 82’si şirketlerinin kendilerine doğru kanallardan ulaşmadığını belirtiyor. Dijital yeteneklerle donanmış milenyum kuşağının işgücü piyasasında yıllar geçtikçe yüzdesel olarak daha da baskın olacağını göz önünde bulundurursak, iç iletişimi kurmak ve katılımı arttırarak bağlılık sağlamak için ‘en doğru’ araca yönelmek gerekiyor.
Yeni nesil birçok şirketin iş akışlarını yönetmek ve çalışanlarla iletişimi sağlamak için kullandığı Slack gibi uygulamaların yanı sıra, Snapchat, Instagram, Telegram gibi mobil uygulamalar, şirket içi iletişim süreçlerinde yeniden değerlendirilmesi gereken kanallar arasında yer alıyor. Dynamic Signal’in Eylül 2018’de yayınladığı rapora göre çalışanların yüzde 55’i, milenyum kuşağı çalışanlarının ise yüzde 69’u mobil bir uygulama aracılığıyla iletişim kurmayı tercih ediyor. Çalışanlar, mobil kanallar aracılığıyla iletişim kurulduğunda çalıştıkları şirket hakkında daha fazla bilgi sahibi olabileceklerini ve etkileşimde bulunabileceklerini belirtiyorlar. Aynı araştırmaya göre iletişimin sadece masaüstü bilgisayarları hedefleyen, mail listeleri üzerinden ve çoğunlukla tek yönlü bir kanalda yapılması ise, kişiselleştirilmemiş mesaj algısı yaratarak çalışanların dikkatinin başka kanallara yönlenmesine neden oluyor.
Teknolojiden faydalanarak daha iyi iletişim kanalları oluşturmayı, çalışanların zamanlarını daha iyi yönetmelerine olanak sağlamayı ve verimliliği arttırmayı hedeflemek, eğer veri akışı çok dağınık ve yoğun olursa bilişsel aşırı yüklenmeye de neden olabilir. Hedeflenen kazanımlar bir yana, şirketlerin mevcut iletişim kanalları dahi işlevini kaybedebilir. Bu sebeple insan kaynakları fonksiyonlarının çalışanların hali hazırda hangi platformları kullandığını bilmesi, kullanmayı düşündüğü herhangi bir ek iletişim kanalının gerçekten faydalı olduğundan ve herkesin bunu kullanabildiğinden emin olması kritik önem taşıyor. Teknolojinin, insan etkileşiminin yerini hiçbir zaman tam olarak almayacağı bilinse de, şirketlerin çalışanlarını dinledikleri ve onlara cevap verdikleri kanalların sürekli değişiyor olduğunun farkına varmaları ve zamana uygun bir şekilde yenilemeleri gerekiyor…