Sürdürülebilir Kalkınmada Kentsel Gelişimin Rolü
Tarih boyunca şehirler; yeni fikirlere, birbiriyle harmanlanan kültürlere, geçmişe ve geleceğe ışık tutan bilimsel bilgiye ev sahipliği yapmış; hem insanların birey olarak hem de toplumların sosyal varlık olarak gelişmesine kaynaklık sağlamıştır. Bununla birlikte, tarih boyunca pek çok zorlukla karşılaşan şehirler, özellikle kentlerin verimliliği ve sürdürülebilirliği noktasında birçok sorunla karşılaşmıştır.
2019 yılı itibariyle tüm dünya nüfusunun yarısı kentsel alanlarda yaşarken, 2030 yılına kadar dünya nüfusunun yaklaşık %60’ının kentsel alanlarda yaşayacağı öngörülüyor. Kent nüfusunun %30’unun gecekondularda ve uygunsuz koşullarda yaşadığı bir dünyada önümüzdeki yıllarda kentsel genişlemenin %95’inin gelişmekte olan ülkelerde yaşanması beklenirken; şehirlerin geleceği, kent verimliliği ve sürdürülebilirliği gibi sorunlar şimdiye kadar hiç olmadığı kadar önem taşımaya başladı.
Birleşmiş Milletler’in desteklediği ve öncülüğünü üstlendiği 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kapsamında değerlendirilen ve temel ilkelerden biri olan 11. hedef, doğrudan şehirlerin kalkınmasını gündeme alarak bu soruna bir cevap arıyor. Küresel düzeyde herkesin yeterli, güvenli ve uygun konut ve hizmetlere erişmesini, yoksul mahallelerin modernizasyonunu, herkesin güvenli ve sürdürülebilir ulaşım sistemlerine erişimini, yol ve yolculuk güvenliğini, kapsayıcı ve sürdürülebilir kentleşmeyi, ve kültürel ve doğal mirası korumayı konu edinen 11. hedef, şehirlerin karşılaştığı ve gelecekte ortaya çıkacak sorunlara karşı evrensel bir hedef koyuyor. Şehirleri bu hedef altında motive eden Birleşmiş Milletler; özellikle yerel yönetimlerin ve merkezi hükümetlerin iklim değişikliği, afet dayanıklılığı, afet riskleri doğrultusunda gerekli müdahalelerin geliştirilmesi ve uygulanması için entegre politikaların geliştirilmesi konusunda hem finansal hem de teknik destek sağlayarak, şehirlerin verimliliğini ve sürdürülebilirliğini sağlamayı amaçlıyor.
Şehirleri daha sürdürülebilir ve verimli kılmak adına yönlendiren Birleşmiş Milletler’e göre, dünyadaki tüm şehirler yerkürenin sadece %3’ünü kaplarken, enerji tüketiminin %60 ile %80’inden ve karbon salınımının ise %75’inden şehirler sorumlu tutuluyor. Bu sebeple çevre ve ekolojik denge alanında şehirlerin atması gereken adımlar da BM’in 11. hedefi altında değerlendirilebilir. Toplum sağlığı açısından ele alınan hava kalitesi ve atık yönetimi kapsamındaki en önemli adımlardan biri ise şehirlerde her bir birey için oluşan olumsuz çevresel etkileri azaltmak ve erişilebilir kamusal alanlara evrensel erişim sağlamak.
Bu yönde adım atmayı başaran kentlere bakıldığında; ön plana çıkmayı başaran örneklerin, daha düşük nüfus yoğunluğuna sahip ve bütçe açısından çok varlıklı olmasa da üniversite ve yerel yönetim iş birliği kültürünü gösteren şehirler olduğu görülüyor. Danimarka’daki Christiania, Şili’deki Peñalolen, İngiltere’deki New Lanark, Vietnam’daki Hoi An, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri doğrultusunda belirlenen 16 hedefin hepsini gerçekleştirmeyi başaran örnekler olarak gösteriliyor. Türkiye’de Eskişehir ve İzmir belirli noktalarda bu kalkınma planı kapsamında Birleşmiş Milletler’in pozitif değerlendirmelerini alırken, Birleşmiş Milletler daha sürdürülebilir ve verimli şehirler için yerel yönetimlerin bu hayati adımları atmada öncü olması gerektiğini hatırlatıyor.