Değişen Çalışma Alanları, Teknolojik Yatırımı Zorunlu Kılıyor
Çalışma alanları son 10 yıldır hem bilgi teknolojilerinde yaşanan gelişmeler hem de ofislerin çalışma hayatında tuttuğu yere yönelik algının farklılaşmasıyla büyük bir dönüşümün içinden geçiyor. Bilişim teknolojilerinin mümkün kıldığı ‘mobilite’ ile birlikte kimi şirketler ise tek bir çalışma alanına bağlı kalmak yerine, çalışanlarının gün içinde kullanabileceği alternatif alanlar yaratmak adına paylaşımlı ofislere yöneliyor. Hem ekonomik hem de inovatif bir ortam sunması sebebiyle şirketlerin tercih ettiği paylaşımlı ofisler, çalışanlara mevcut ofis alanları dışında farklı ve kentin birçok alanında kullanabileceği yeni alternatifler olarak değerlendiriliyor. Yeni işgücü piyasasının beklentilerini karşılama niyeti de taşıyan bu dönüşüm, özellikle genç kuşak çalışanların dikkatini çekmek isteyen şirketlerin ele aldığı bir çalışma prensibi haline dönüşüyor. Genel olarak Startup’ların ve genç şirketlerin yoğun olarak tercih ettiği paylaşımlı ofisler, tüm dünyada olduğu gibi yavaş yavaş ülkemizde de kurumsal nitelik kazanmış şirketler tarafından da alternatif çalışma alanları yaratmak için tercih edilmeye başlanırken, hem ekonomik açıdan tasarruf elde etmek hem de çalışan motivasyonunda artış yakalamak üzere şirketlerin attığı bu adımlar ise ofis, çalışan ve teknoloji arasındaki üçlü ilişkiyi daha hayati hale getiriyor. Bir başka deyişle, gözlemlenen bu trend çalışma alanlarını çeşitlendirerek dağınık düzende (decentralized) çalışma kültürüne adapte olmaya çalışan şirketlere yeni yükümlülükler getiriyor.
Alışılagelmiş işveren-çalışan ilişkisini kökünden değiştirecek olan dağınık düzende çalışma prensibi; çalışanların ofis veya kullanımına tanımlı paylaşımlı ofislerde günlük iş akışını yürütmesi üzerine kurulurken, aynı zamanda şirketteki bilgi akışına hakim olabilmesini, dosyalara erişebilmesini, ekip arkadaşlarıyla her daim bağlı kalabilmesini ve en önemlisi otonomlaşarak çalışma ortamında kendilerini yetkin hissetmesini gerektiriyor. Tam da bu noktada çalışanlara sağlanan teknolojik altyapı ve eğitim oldukça önemli bir yer tutuyor. Bugünün dünyasında neredeyse tüm çalışanların donanımsal seviyedeki teknolojiye aşina olduğu göz önüne alındığında, şirketlerin özellikle yazılımsal çözümlere yatırımlar yapması, hem çalışanların arzu ettiği çalışma alanlarında işlerini yürütmesinin yolunu açıyor, hem de dağınık düzende yürütülen işlerin takip edilebilmesini kolaylaştırıyor. Keza yüzyıllardır oluşmuş ofis kültürüne karşı yıkıcı yaratıcı (creative destructive) addedilebilecek bir tavır gerektiren bu tercih, her ne kadar bilgisayar, akıllı cihazlar gibi bilişim teknolojilerinin mümkün kıldığı bir durum olsa da yoğun bir teknolojik yatırım yapılmadığında birçok şirket için verimsizliğe evrilebilecek bir riski de içinde barındırıyor.
Bu noktada, web tabanlı iş takip sistemlerinden mobil sipariş modüllerine, geniş kapsamlı kurumsal kaynak planlamadan (ERP) müşteri ilişkileri yönetimine (CRM) halihazırda geliştirilmiş ve şirketlerin kullanımına sürülmüş birçok yazılım, dağınık düzen çalışmaya karar vermiş ve çalışma alanlarını arttırarak çalışanlarına ister ofisten isterse paylaşımlı ofis alanlarından çalışma imkânı tanıyan şirketlerin yardımına koşarak yüksek karlılığa kaynaklık ediyor. Ancak, bu teknolojileri edinip çalışanlarını bu yetkinliklerle donatma noktasında adımlarını yavaş tutan şirketlerde uygulamaya konulan dağınık-düzen çalışma ortamı; ne yazık ki verimlilikten çok kaosa yol açabiliyor. Keza, yapılan araştırmalara göre, teknolojik altyapıyla donatılmış bir düzende çalışanlarına istediği ortamda çalışabilme imkanı veren şirketler çalışan memnuniyetinde yüzde 32 artış yakalarken, karlılıklarında yüzde 54’e kadar bir artışa ulaşabiliyorlar. Öte yandan, söz konusu araştırmayakatılan ve işverenlerinin kendilerine arzu ettiği zaman ve yerde çalışabilme imkanı verdiğini belirten çalışanların yüzde 30’a yakını gerekli dijital cihazlara ve yazılımlara sahip olmadığı için zorunlu olarak ofise gittiklerini belirtirken, dağınık düzende çalıştıklarında şirket içindeki bilgi akışında yaşanan kopukluklar sebebiyle ciddi bir verimlilik kaybına uğradıklarını da ifade ediyor.
Türkiye gibi işgücü piyasasının bir hayli genç sayıldığı bir ekonomide gün geçtikçe dijitale kayan bir eğitim sisteminden çıkarak iş hayatına katılan genç profesyonellerin ilgisini çekmek isteyen şirketlerin değerlendirme altına alması gereken bu yeni trend, doğru yatırımlar yapıldığında birçok şirket için yüksek verimliliklerle sonuçlanabiliyor. Aksi bir senaryoda ise söz konusu şirketlerin geleneksel çalışma düzenine kıyasla oldukça zayıf bir durumda kalacağı görülüyor.