SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK: KÜRESEL SÖYLEŞİ
Son zamanlarda sıkılıkla gündemde olan sürdürülebilirlik konusunda düşünceleri tartışabilmek için Cushman & Wakefield’ın sürdürülebilirlik uzmanlarıyla bir araya geldik.
Küresel şirketler, Kovid-19 pandemisinin yarattığı “yeni dünya” ile birlikte kurumsal sürdürülebilirliği oldukça krtitik bir nokta olarak görmektedir. Pandemi, şirketlere genişleyen çevresel, sosyal ve kurumsal yönetişim (ESG) zorluklarını nasıl ele alabileceklerini ve sürdürülebilirlik uygulamalarını ileriye dönük olarak işlerine nasıl uyarlayabileceklerini görmeleri için bir fırsat sağladı. Buna bağlı olarak da sürdürülebilirlik, uluslararası bir söylem haline geldi.
Edge Dergisi’nde bu önemli konudaki düşüncelerini tartışabilmek için Cushman & Wakefield’ın dünya çapındaki sürdürülebilirlik uzmanlarıyla bir araya geldik.
Sürdürülebilirliğe nasıl yaklaşıyorsunuz ve bakış açınıza neler kazandırdı?
TEREZA JELÍNKOVÁ: Çekçe ‘sürdürülebilir’ kelimesi mecazi olarak ‘uzun ömürlü’ anlamına gelir. Konu ticari gayrimenkul olduğunda, en sürdürülebilir bina uzun süre ayakta kalan ve uzun süre rekabet edebilen yapıdır. Bunun gerçekleşmesi için düşüncemizi “çevre dostu olmanın” ötesine taşımalıyız.
GERDA STELPSTRA: Bir antropolog olarak eğitimim, sürdürülebilirlik hakkında nasıl düşündüğümü benzersiz bir şekilde ifade etmektedir. İnsanlar olarak bizler doğal olarak bireyciyiz ve kendi kazanımlarımıza odaklanıyoruz. –Buna bağlı olarak bireyci bir dünyada kalıcı bir değişiklik yapmak çevresel sürdürülebilirliğin en zor noktalarından biri olarak ortaya çıkmıştır.. Bu nedenle, sürdürülebilirliği ve refahı, doğası gereği birbirinden ayrılmaması gereken ve iç içe geçmiş kavramlar olarak görmekteyim.
ÇEVRESEL, SOSYAL VE KURUMSAL YÖNETİŞİM (ESG), BİR ŞİRKET VEYA İŞLETMEDEKİ BİR YATIRIMIN SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİNİ VE TOPLUMSAL ETKİSİNİN ÖLÇÜLMESİNE İLİŞKİN ÜÇ MERKEZİ FAKTÖRÜ TANIMLAMAKTADIR.
CORRINE CHEN: Çin’deki ekibimiz kısa süre önce büyük bir oyuncak üretim şirketiyle bir sürdürülebilirlik projesi üstlendi ve bize tam olarak bu soruyu sordular. Elbette cevabımız ESG stratejilerini içeriyor, ancak sürdürülebilirliği ekonomiye de bağlamamız gerekiyor. Ekonomik bir örnek oluşturmak, sürdürülebilirliği sadece yönetişim ve şirket politikalarından kurumsal motivasyona kaydırabilir.
Sürdürülebilirlik alanında, kadınların benzersiz ve hayati katkılar yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
RACHEL SCHIFTAN: Sürdürülebilirlik mücadelesi, tarihsel olarak erkeklerin egemen olduğu alanlarda açıldı. —Mühendislik, enerji ve ticari gayrimenkul. Bu roller için daha fazla kadını çekmek ve desteklemek herkese fayda sağlayacaktır çünkü karşılaştığımız karmaşık, küresel sorunları çözmek için kapsayıcı ve yenilikçi potansiyeli olan tartışma ortamları geliştirme ihtiyaç duymaktayız.
CORRINE CHEN: Şangay’da sürdürülebilirlik konusunda en önemli üç lider kadındır. Profesyonel açıdan rakiplerim olsalar da onları arkadaş olarak görüyorum. Hepimizin ortak noktalarından biri, endüstri üzerinde uzun vadeli olumlu bir etki yaratmak istemektir ve doğru şeyleri yapmayı sadece işe odaklanmaktan daha çok önemsiyoruz.
GERDA STELPSTRA: Pek çok kadın şu anda bulundukları noktada dirençle karşılaşıyor. Sürdürülebilirlik alanında aktif bir şekilde yer almamız gerektiğine inanıyorum. Bu nedenle dirençli ve kapsayıcı olmalıyız. Kadınlar olarak mevcut deneyimimiz dirençli ve kapsayıcı olmamızı sağlıyor.
Sürdürülebilirliğin, çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık (DEI) uygulamalarıyla bağlantısı nasıldır?
RACHEL SCHIFTAN: Çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık (DEI) sadece gerçekleşmez, uluslararası ve yerleşik olmalıdır – ve inanıyorum ki, bu üç etmen gerçekleşmeden sürdürülebilirlik zorluklarımızı çözemeyeceğiz. Sürdürülebilirliğin ayrılmaz bir parçası, farklı toplulukları kucaklayabilme becerisidir ve bu, iklim değişikliği, kaynak kıtlığı ve nüfus artışı gibi karşılaştıkları zorlukları kucaklamakla birlikte gelir. Sürdürülebilirlik uzmanlarının daha sürdürülebilir bir dünya inşa etmek için DEI uzmanlarıyla ortak olması gerektiğine inanıyorum.
GERDA STELPSTRA: Sürdürülebilirliğin insan kısmı çeşitlilik, eşitlik ve kapsayıcılık ile birbirine bağlıdır. İnsanların sınırlı bir kaynağı olduğuna inanıyorsak, farklı geçmişlere sahip insanlara ihtiyacımız var diyebiliriz. Ofise dönmek için güvenli bir ortam yaratmaktan bahsediyoruz ve bu, insanlarımız için hem fiziksel hem de zihinsel olarak güvenli bir alan anlamına gelmekte. Zihinsel olarak güvenli bir alan yaratmanın en önemli öğeleri, aidiyet ve kapsayıcılıktır. Kapsayıcı bir ortam yaratmak, insanların aynı fırsatlara sahip olduğu bir seçim yaratmakla ilgilidir.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK UZMANLARI DAHA SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR DÜNYA KURMAK İÇİN ÇEŞİTLİLİK, EŞİTLİK VE KAPSAYICILIK UZMANLARI İLE ORTAK OLMALIDIR.
MELISSA GUTIERREZ-SULLIVAN: Sürdürülebilirlik ve DEI doğası gereği birbirleri ile ilişkilidir. Makro düzeyden bakıldığında, sürdürülebilirlik en çok haklarından mahrum kalan topluluklarımızı orantısız bir şekilde etkilemektedir örneğin: bekar anneler, düşük gelirli topluluklar veya beyaz olmayan insanlar gibi. Sürdürülebilirlik veya sürdürülebilirliğin varolmayışı, en savunmasız topluluklarımız üzerinde gerçek yansımalara sahiptir.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VE DEI İÇiÇE BULUNMAKTADIR, ÇÜNKÜ TOPLULUKLARIMIZ BÜYÜYORSA ŞİRKETLERİMİZ DE BÜYÜYOR.
Sürdürülebilirliğin geleceği ticari gayrimenkul için nasıl görünüyor?
RACHEL SCHIFTAN: Sürdürülebilirlik, on yıldan fazla bir süredir bir ticari meseleydi ancak o zamanlar bu kavram daha çok “olsa iyi olur” gündemimizde yaklaştığımız bir konuydu. Günümüzde, giderek daha fazla sürdürülebilirlik çabası ESG çerçevesine dahil edilmektedir ve şirket yatırımcıları / paydaşları artık şirketlerin her üç alandaki performanslarını ve açıklamalarını beklemektedir.
Bir şirketin ESG’si yakında ticari sağlığını belirleyecek ve buna bağlı olarak önümüzdeki beş yıl içinde, paydaşların kendileri için önemli olan tüm ESG ölçümlerini işbirliği içinde izlemelerine olanak tanıyan yeni teknoloji ve yazılımları görüyor olacağız.
TEREZA JELÍNKOVÁ: Son beş yıldır Orta doğu Avrupa’da ticari gayrimenkul sürdürülebilirliğinde büyük bir gelişmeler görmekteyiz.. Buna bağlı olarak iç ortam, insanlar ve döngüsel ekonomiye daha fazla odaklanmaya devam edeceğiz. Yani, ürün satın almak yerine hizmet satın alma hakkında daha fazla düşüneceğiz. Mesela şu anda ampuller alıyoruz ve eskidiğinde atıyoruz. Gelecekte, ampul dağıtan, ampul takan, ampulleri değiştiren ve eski ampulleri geri dönüştüren bir ampul tedarikçisinden bir hizmet satın alacağız. Bu yaklaşım da, ortaya çıkan israfı yeni yollarla azaltmamızı sağlayacaktır.
DÖNGÜSEL EKONOMİ, ATIKLARIN BÜTÜNLEŞTİRİLMESİ VE KAYNAKLARIN SÜREKLİ KULLANIMI AMAÇLI EKONOMİK BİR SİSTEMDİR.
Daha spesifik olarak, pandemi sebebiyle ortaya çıkan ve deneyimlediğiniz sürdürülebilirlik eğilimleri nelerdir?
RACHEL SCHIFTAN: Pandemi çok daha fazla stres ve istikrarsızlık yarattı, bu da şirketler ve çalışanları arasındaki, özellikle ruh sağlığı ile ilgili ortaya çıkan ihtiyaçlara yeni bir ışık tutuyor.
Bu kapsamda sadece bireysel sağlığı değil, aynı zamanda çalışma alanlarımızın da yerlerimizin daha sağlıklı olmasını düşünmeliyiz.
GERDA STELPSTRA: İnsani bakış açısından, kurumsal işgücünün çoğu uzaktan çalıştığı için artık çalıştığımız yerde esnekliğe sahibiz – biz buna dijital eşitlik diyoruz. Bundan dolayı önümüzdeki birkaç yıl içinde yeni insan gruplarının işgücüne girmesini görmek beni heyecanlandırıyor.
REBECCA DAVIS-JINKS: Pandeminin, özellikle evden çalışma (WFH) modelinin sürdürülebilirlik uygulamaları üzerinde iki büyük etkisi oldu. İnsani bakış açısıyla, çalışanların refahını destekleyen şirketlere daha büyük bir vurgu görüyoruz. Çevre ve gezegen açısından bakıldığında, sürdürülebilirlik muhasebesinin sınırlarında önemli bir değişiklik var. Pandemi öncesi şirketler bina ve seyahat emisyonlarını / ayakizlerini düşünüyorlardı. Şimdi, raporlama sınırlarımızı yeniden düşünmek zorundayız çünkü çalışanlar ofisten eve taşındı. Daha önce, “çok karmaşık” olduğu için evi göz ardı etmiştik, ancak şimdi evlerimizden uzaklaşamıyoruz çünkü çok daha fazla insan evlerinden çalışıyor. Avustralya ekiplerimiz, bu yeni geniş sınırda neler olup bittiğini hesaplamaya başlamak için müşterilerle birlikte çalışıyor.
MELISSA GUTIERREZ-SULLIVAN: COVID-19 kaynaklı olarak, müşterilerim iki şeye odaklanıyor – karbon ve sağlık. Sağlık açısından, müşteriler temiz hava akışı ve temizlik protokollerine odaklanır. Sorun şu ki, artan hava akışı enerjiyi artırabilir ve bu nedenle tüketim gezegeni olumsuz yönde etkiler. Temizlik protokolleri açısından – yaygın bir yanılgı, alanınızı temizlemek için çamaşır suyu kullanmanız gerektiğidir ki bu aslında bina sakinlerinin sağlığı için daha zararlıdır.
İş gücümüzün sağlığı, çalışma alanımızın temizliği ve temizlik ürünlerimizdeki kimyasalların güvenliği arasında bir denge bulmalıyız. Karbon açısından, karbon nötrlüğünü elde etmek isteyen müşterilerin ilgisinde büyük bir artış gördük. Şirketler çevre odaklı girişimleri ele alırken ayaklarını frenden çekmedi, buna bağlı olarakeğerfarklı bir gelişme olursa da, gaza basıyorlar.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK ALANINDA OLMANIZ GEREKTİĞİNE İNANIYORUM, DİRENÇLİ VE KAPSAYICI OLMALISINIZ. KADINLAR OLARAK DENEYİMİMİZ DİRENÇLİ VE KAPSAYICI OLMAMIZI SAĞLIYOR.
Yazının tamamını indirmek için: Surdurulebilirlik_Kuresel_Soylesi.pdf
Cushman & Wakefield Türkiye