Ortak yaşam konseptinin tercih edilmesini sağlayan 5 neden!
Co-living bir diğer deyişle paylaşımlı ev ya da ortak yaşam konsepti bir süredir yurt dışında ve özellikle ABD’de gelişen bir gayrimenkul türü olarak hızla büyümeye devam ediyor. Konut fiyatlarının giderek arttığı büyük şehirlerde, bireyler artık oda kiralayarak daireleri paylaşıyor, “ev” kültürünü kişiye özel olmaktan çıkartıp müşterek bir hayata dönüştürüyor. Temelinde paylaşım ekonomisi esasına göre bir konutun bir çok kişi tarafından ihtiyaçları kadar kullanılması bulunan co-living konsepti, geleneksel konut yerine, bireylerin ortak alanları paylaşarak, kentin profesyonel ve ekonomik koşullarında işbirliği içinde yaşamasını hedefliyor.
Demografik değişimin de bu konseptin gelişmesi ve trend haline gelmesinde büyük etkisi bulunuyor. Genç nesillerin çalışmak için değişik şehirlerde, hatta ülkelerde yaşadıkları günümüzün modern yaşamında, insanların komşularıyla ve aileleriyle vakit geçirdikleri geleneksel toplum yapısı değişmiş durumda. Baby Boomers için “iyi bir hayat” vizyonunda iyi bir konut bulunurken, Y Kuşağı konut ve kiraya daha az yatırım yapma trendiyle ortak yaşamları tercih ediyor.
Ekonomik nedenler belki de demografik nedenlerin önünde yer alıyor. Dünyanın bir çok yerinde konut fiyatları ve kira bedelleri ile bireylerin kazançları aynı oranda artmıyor, bu da yeni mezun ve genç profesyonellerin merkezi konumlarda tek başına yaşamasını zorlaştırıyor. İstatistik verilere göre sadece New York’ta ev arkadaşı modelinde yaşayanların oranı 2005 ve 2015 arasında %20 oranında artmış bulunuyor. Bu trend ise sadece genç porfesyoneller ve yeni mezunlar arasında değil X kuşağı ve önceki kuşaklar arasında da oldukça yaygın. Tek başına stüdyo veya 1+1 daire kiralamak yerine birkaç ev arkadaşı ile bir araya gelip, daha geniş bir ev yaşamı tercih eden bireyler, kira maliyetlerinde %40-50 mertebelerinde tasarruf sağlayabiliyor.
Bu nedenledir ki ABD’de, ortak yaşam dikeyinde bir çok girişim ortaya çıkıyor. İnsanların yaşama biçimlerine ciddi anlamda alternatif getiren girişimlerin arasında Common, WeLive, Ollie ve Founder House gibi başarılı örnekleri sıralayabiliriz. Kendi mülklerinden ziyade kiraladıkları veya işlettikleri mülklerde hizmet sunan bu girişimler, konaklama sektöründen aşina olduğumuz kiralama ve gelir paylaşım modellerini bir araya getiriyor.
Tüm bu bilgiler ışığında, ortak yaşam konseptini cazip kılan ve yaşanan sorunlara cevap verdiği 5 ana nedeni aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:
Konut satın alma veya uzun süreli kira sözleşmesi imzalamaya gerek kalmıyor
Ev almayı veya bir mekan ya da yaşam biçimine uzun dönemli bağlanmayı istemeyen bireyler tarafından tercih ediliyor. Bununla birlikte yeni mezun ve iş gereği yaşadıkları şehirden ayrılarak farklı bir şehre yerleşenler için de ilginç bir alternatif olarak ortaya çıkıyor.
Eşya satın almaya veya taşımaya gerek kalmıyor
Mülk edinmeme eğiliminin yanı sıra esnek yaşam tarzı ev eşyası satın alma trendlerine de yansıyor. Yeni yaşam tarzına göre hareket özgürlüğü isteyen bireyler, hayatlarının her an değişme olasılığına karşın mobilya satın almaktan kaçınıyor.
Maliyetler belli
Bireyler, kiralama işlemini profesyonel işletmeci aracılığıyla sağlıyor. Kira, su, elektrik, internet, doğalgaz gibi tüm giderlerin genellikle kira bedeline dahil olması, aylık masrafların önceden hesaplanabilmesine olanak tanıyor. Önceden belli olan maliyetlerle ortadan kalkan sürpriz ek maliyet ve riskler de kiracıları cezbeden faktörler arasında sıralanabiliyor.
Ev arkadaşı bulmaya gerek yok
Topluluk oluşturma ve birliktelik konseptinin bir parçası olarak etkinliklerin düzenlendiği co-living modeli sosyalleşme imkanı da sunuyor.
Tüm hizmetler dahil
Elektrik, su, doğalgaz ve ihtiyaç duyulan ve önceden belli olan maliyet ve hizmetler için gereken tüm abonelikler, kiralama işlemiyle otomatik olarak kullanıma hazır şekilde açılıyor. Bu hizmetlere ek olarak temizlik, internet ve Netflix gibi hizmetler bile dahil oluyor. Bir diğer deyişle kullanım için tam anlamıyla “anahtar teslim” hizmet sunuluyor, herhangi bir eksik kalmıyor.
Bunlara ek olarak, müteahhitler için portföylerinde geliştirdikleri ve çeşitlendirdikleri ürün yelpazesine alternatif sunarak, geleneksel daire tipleri dışında daha geniş kesimlere hitap ederek avantaj sağlasa da bir yandan da konut yatırımcıları için risk ve getiri açısından daha cazip yatırım alternatifi olarak ortaya çıkabiliyor. Ayrıca, hep konuşulan Y kuşağı dışında emekliler ve yaşlılar için de bambaşka bir çözüm sunabiliyor.
Tüm bunlara karşın, bazı dezavantajları da yok değil…
Öncelikle sunulan ek hizmet ve olanaklar şüphesiz bir maliyet kalemi doğuruyor. Hatta bu kalem zaman zaman o kadar yüksek olabiliyor ki, ortak yaşamdan yaratılan tüm tasarruf neredeyse eşitleniyor. Örneğin ev arkadaşını bulmak için hizmet almak yerine kişinin kendi arayışı ile farklı platformlarda ev arkadaşı araması, çok daha uygun maliyetlere ortak yaşam alanları oluşturmasını mümkün kılabiliyor. Bu anlamda bu girişimlerin en büyük rakiplerinin Facebook ve Craigslist olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Diğer yandan, demografi sürekli değişiyor, Y ve Z kuşakları da gün geçtikçe yaş alıyor ve çocuk sahibi olup ortak yaşam konseptinden uzaklaşıyor. Bu açıdan değerlendirildiğinde yeni nesillerin her derdine derman olduğu düşünülmemeli.
Cushman & Wakefield Türkiye
Yönetici Ortağı
Tuğra Gönden