Paylaşım Ekonomisi ve Şehirler
Dijital dönüşüm ile beraber alışılagelmiş ekonomik trendler ve metalar yerini yıkıcı inovatif çözümlere ve finansal birimlere bırakıyor. Binlerce yıldır süregelen ve sahip edinme üzerine kurulu ekonomik modellerin yerine ise işbirlikçi, paylaşıma dayalı ve talep üzerine kurgulanan ekonomik ve gelir modelleri geçiyor.
2013 yılından itibaren hem kamunun ve şirketlerin hem de serbest girişimcilerin büyük ilgi gösterdiği ve dijital teknolojilere dayalı, platform temelli ve gerçek anlamda arz ve talep ilişkisine dayalı paylaşım ekonomisi, aslen binlerce yıldır insanlığın sosyal bağlar üzerinden yürüttüğü değiş tokuş ekonomisinin 21. yy yorumu olarak değerlendirilebilir. Özellikle Birleşik Devletler, Uzak Asya ve Batı Avrupa’daki özel girişimler, araç ve konut paylaşımı, elektronik cihaz paylaşımı veya gardırop paylaşımı gibi birbirinden farklı çözümleri bu yeni ekonomik model ile geniş kitlelerin hayatlarının bir parçası haline getiriyor. Bu özel girişimlere ek olarak, yerel yönetim seviyesinde de paylaşım ekonomisine dayalı yeni kamusal yaklaşımlar hem daha çevreci ve daha kapsayıcı hem de daha katılımcı bir kent hayatı için sonsuz fırsatlar sunuyor.
Temelde erişim maliyetini düşürmeyi ve serbest girişimcileri ekonomik döngünün bir parçası haline getirmeyi hedefleyen paylaşım ekonomisi; özellikle yerel yönetimlerin bu yeni iş modelini kent genelinde desteklemesiyle şehir içinde daha önce etkileşime girmemiş gruplar arasında sosyal bağların kurulmasını sağlıyor. Bu ekonomi sistemi ayrıca sosyolojik bir görevi de üstlenerek uzun vadeli ve kronikleşmiş toplumsal sorunlara da çözüm sunuyor. İster küçük bir şehirde isterse milyonluk nüfusuyla bir megapolde olsun, insanlar, paylaşım pratiğini kent genelinde tecrübe ederken, aktif olarak ekonomik bir birey haline gelen kent nüfusu planlama süreçlerinden, yerel icraatlere, mevzuat düzenlemelerinden kent mimarisine birçok sürece daha aktif katılım gösteriyorlar.
Özellikle Dünya Ekonomik Forumu tarafından desteklenen ve dünya kentlerinin paylaşım ekonomisinin bir parçası haline gelmesi için aktif olarak çalışan Kentsel Kalkınmanın Geleceği ve Hizmet Girişimi Yönlendirme ve Danışma Komitesi, özel sektör seviyesinde büyük dönüşümlere neden olarak turizmden ulaşıma, alışverişten eğlenceye birçok sektörü yeniden tanımlayan, paylaşım ekonomisine dayalı iş modellerinin yerel yönetimler için sunacağı faydalar üzerinde duruyor. Örnek vermek gerekirse, Melbourne genelinde aktif hale getirilen gıda paylaşım mekanizması, tüketilmeyen fazla gıdaları ihtiyaç sahipleriyle buluşturarak değiş tokuşa dayalı bir ekonomik modeli hayata geçiriyor. Seattle’da yerel yönetim tarafından devreye alınan tamir malzemeleri kulüpleri ise alt gelir seviyesindeki bölgelerde yaşayan vatandaşların bozulan veya kırılan eşyalarını tamir edebilmelerini sağlayacak alet ve malzemelere ulaşmalarını sağlıyor. Barcelona’da kent genelinde devreye alınan Zaman Bankası projesi, şehrin farklı bölgelerindeki vatandaşların birbiri adına belirli işleri takip edebilmesini sağlıyor. Böylece kent genelindeki trafik azalırken, farklı bölgelerdeki insanlarla tanışmak da mümkün oluyor. Londra Belediyesi’nin devreye aldığı açık inovasyon platformu şehirde yaşayan vatandaşların kent genelinde karşılaşılan sorunlara çözüm üretmesini ve ürettikleri çözüm karşısında bir gelir edinmesini hedefliyor. Seul’da devreye alınan ve 97 farklı paylaşım mekanizmasını içeren geniş kapsamlı bir proje, bisikletlerden pusetlere birçok eşyanın Seul halkı tarafından paylaşılmasına imkân sağlıyor. 2019’da Rugby Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak şehirlerden biri olan 35 bin nüfuslu Kamaishi ise kent genelinde projelendirdiği birçok iş birliğiyle şehirde on bini aşkın sporseveri ağırlamaya hazırlanıyor.
Tüm bunların yanında, Dünya Ekonomik Forumu, oluşturduğu Ortak Şehir (Co-City) protokolüyle kent sınırları içerisindeki işbirliğine dayalı modelleri çok merkezli ve bir çok şehri kapsayan projelere dönüştürmek için çalışmalarına devam ederken, Paylaşan Şehirler Birliği (Sharing Cities Alliance) gibi uluslararası sivil toplum kuruluşları da tüm kentlerin 21. yüzyılın ekonomik modeli olarak görülen sürdürülebilir paylaşım ekonomisini ekosisteminde yer almaya teşvik edecek projeler hayata geçiriyor.
Büyük, genç daha da önemlisi dijital edinimi yüksek bir kent nüfusunun olduğu ülkemizde ise paylaşım ekonomisine dayalı ve kent geneline hakim kapsayıcı projeler şüphesiz yerel yöneticilerin yoğunlaşması gereken bir diğer alan. Büyük şehirlerde devreye alınan paylaşımlı bisikletler, tamir atölyeleri gibi projelerin yanında yukarıda örneklerini paylaştığımız kent ekonomisine fayda sağlayacak ve çevreci çözümler sunarak daha sağlıklı bir kent hayatına kaynaklık edecek projeleri hayata geçirecek yerel yönetimler, şehirler için yeni fırsatlar yaratmakla kalmayacak, öte yandan şehirde karşılaşılan zorluklara da çözüm sunuyor olacaktır.